Yeni Şafak - 5 Aralık 2006
Kitap dünyasının görünmeyen kahramanlarından bahsetmeye devam ediyoruz. Geçen sayımızda editörlerden bahsetmiştik. Şimdi sıra redaktörlerde Redaktörler imla ve anlam bozukluklarına müdahale ediyor, bir anlamda metni tamir ediyorlar. Tabii her meslekte olduğu gibi onların da sıkıntıları var. En önemlisi de yazarın müdahaleyi eleştiri sayması
Yazarlar metne müdahaleyi şahsına eleştiri zannediyor
NECATİ BALBAY HAYY KİTAP
Redaktör'ün yayınevindeki rolü editörden bağımsız olmadan, yazılan metinleri teknik anlamda incelemek ve metni düzenli ve daha okunur bir hale getirmektir. Kısacası "redaktör"e "metin tamircisi" diyebiliriz. Bu iş ülkemizde çoğu zaman editör tarafından yapılmaktadır, bu da yayınevlerinin birçoğunda editörlük kavramının tam olarak oturmamasından kaynaklanmaktadır. Yayınevi olarak biz, metin üzerinden yazarlarımızla görüşüp yer yer metne direkt müdahale ederek metni anlam, yazım ve konunun bütünlüğü açısından yeniden gözden geçirip, düzenleriz. Tabii bu konularda birçok sıkıntı da yaşıyoruz. Özellikle yazarın metne müdahale edilmesini istememesi ya da müdahaleyi kendisine karşı bir eleştiri sayması ve kavramların yeterince açık olmaması en çok karşılaştığımız sorunlardan bazıları. Türkiye'de özellikle çeviri kitaplarda redaktör ön planda yer alır. Bu bağlamda bakıldığında redaktör'ün çeviri metne müdahalesi daha belirgin olmakta, hatta çeviriyi yeniden düzenlemektedir.
Redaksiyon anlam ve bilgi tashihinin ortasındadır
ALİ AKYURT İZ YAYINCILIK
Redaksiyon; tashih, son okuma, indeksleme ve diğer editöryal faaliyetlerle iç içe geçen, duruma göre kapsamı daralıp genişleyen bir alan teşkil ediyor. Redaksiyon yaklaşık olarak anlam ve bilgi tashihi alanlarının arasına denk gelir ve duruma göre diğer iki uca doğru da genişleyebilir. Redaktör yayımlanmak üzere ortaya çıkmış bir metni, yayın öncesinde eleştirel bir şekilde okuyan zihindir. Temelde, üslup alanına dahil edilemeyecek anlatım bozukluklarını, anlam boşluklarını, maddi hataları, terminolojik sorunları, tutarsızlıkları, farklı yazılışları gidermeye çalışır. Çeşitli yerlere mütercim, yayıncı, editör notu eklenmesi gereğini tespit eder. Kısaca, dikkatsiz dizgici ve musahhihlerin de, Türkçeye pek vakıf olmayan mütercim ve müelliflerin de metinde bıraktıkları tuhaflıklar bir şekilde redaktöre kalır. Redaktörün eserin konusuna/alanına vakıf olması gerekir ya da en azından önüne çıkan eserin gerektirdiği altyapıyı sağlayabilecek durumda olmalıdır. Editörle, alanın uzmanı biriyle, yazar ya da mütercimle temas içinde bulunması yararlı olabilir. Redaktörlerin temel sorunu birçok yayınevinin değil redaksiyona, son okumaya bile gerek görmeyecek kadar yayın olayının dışında olmasıdır. Buna benzer bir diğer sorun da, bazı yayınevlerinin redakte işinin ne olduğundan, ne tür zorlukları bulunduğundan haberdar olmamaları ve dolayısıyla işin kıymetini takdir edebilmekten uzak olmalarıdır.
"Gönül işi' yayıncılık mağdur ediyor
AYHAN KURT EVEREST YAYINLARI
Türkiye'de yayıncılık sektörü oturmuş bir sektör olmadığı için editörün görev tanımı gibi, redaktörün de görev tanımı hakkıyla yapılmış değildir. Bunca yıllık gözlemlerimden çıkardığım sonuç, bu durumun yayınevi sahiplerinin işine geldiğidir. Çoğu yayınevi sahibi yayıncılığı amatör bir ruhla, 'gönül işi' olarak yaptığı söyler. Bunun Türkçesi, 'Çalışanlarıma hak ettiği parayı vermeyeceğim'dir. Hak ettiği parayı alamayanların en başında da sanırım redaktörler gelir. Çünkü redaktörlük herkesin yapabileceği bir ara-iş sanılır. Redaktör sadece dizgicinin hatalarını düzelten birisi ise üzerinde durulmaya değer bir iş yapıyor sayılmaz. Ama Türkçeyi yazara rağmen, çevirmene rağmen, yayınevi sahibine rağmen savunan, mesela bir virgülün cümlenin doğru yerinde olması için titizlenen kişiye redaktör diyorsak o zaman işin çehresi değişir. Bence redaktör, basılacak 'metni' editörle 'tandem' oynayarak 'kitap' haline getiren kişidir.
Çeviri üzerine çalışan redaktör dil bilmeli
SEÇKİN ERDİ KABALCI YAYINEVİ
Kabalcı Yayınevi özelinde konuşursak biz de editörlük-redaktörlük işinin iç içe geçtiğini hatta mizanpajında işin içine girmesiyle üç işlevli bir "yayıma hazırlayan" kimliğinin oluştuğunu söyleyebiliriz. Bir kitabı sadece seçmek değil, onu gerek dizi mantığı gerek işlev gerekse de fikri akış anlamında bir yere oturtmak ve bu anlamda en doğru ve yan yana durduğu kitaplarla en tutarlı şekilde okuyucuya sunmak gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle kitapla gerçekten fikri ve manevi bir ilişki kuran editör-redaktörümüz, çevirinin sahihliğinin sağlanması, yayınevinin dilbilgisel standartlarının uygulanması, içeriğin zorunlu kıldığı açıklayıcı notların eklenmesi, okumayı kolaylaştıracak ya da vurguyu arttıracak biçimsel, tipografik düzenlemelerin yapılması süreçlerinin tümünü tecrübe ederek kitabı besliyor, geliştiriyor ve sunuyor. Çeviri sonrası mümkünse konunun uzmanı bir redaktöre ilk okumaya çıkarttığımız metinlerimiz daha sonra mutlak suretle en az iki kez yayınevi içinden bir redaktör-editör tarafından okunur. Bu uzun ve masraflı bir süreç, ama bizim tutarlılık ve anlaşılırlık ilkemiz gereğince zorunlu. Zira refarans kitaplar ve şark ve garp klasikleri basan bir yayınevi için redaksiyon yapmak çeviri dillerinden en az birine hakimiyeti ve daha da önemlisi konuya dair sözcük dağarı bilgisini ve son olarak da farklı dönemlerin farklı edebi üsluplarını ayırt edip bu farkındalıkla Türkçe metne yaklaşacak deneyimi gerektiriyor.
Tabelaları, duvar yazılarını redaktör gözüyle okuyorum
İRFAN SANCI SEL YAYINCILIK
Redaktör, basım öncesi gerekli tüm düzeltileri yapan, bir nevi edebiyatın gerçek kahramanıdır. Ana kaygısı dilbilgisi kurallarının işletilmesi ve yazılım hatası olmamasıdır. Yaptığı iş kısaca, çevirmen ya da yazarı kırmadan, üzmeden düzeltmektir. Unutmayalım ki, okura ulaşan bir çok başarılı metne redaktörün katkısı büyüktür. Redaktör yaptiğı işi o kadar içselleştirmiştir ki, her metne, tabelaya, duvar yazısına, akla gelebilecek tüm yazılı şeylere, tedirgin olmak pahasına mesleki olarak bakar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder